
Geçtiğimiz günlerde Mustafa Kafalı Hoca’nın vefatıyla sarsıldık. 28 Ağustos 2019’da hayata gözlerini yuman Mustafa Kafalı, Türkiye’de Doğu Avrupa tarihi, özellikle Deşt – i Kıpçak, Altınordu tarihi alanında yetişmiş en önemli uzmanlardan biridir. Vefatı ile Türkiye Doğu Avrupa tarihçiliğinde önemli bir boşluk ortaya çıkmıştır.
Mustafa Hoca, 1977 – 78 yılında girdiğim İstanbul Üniversitesi’nde bize Osmanlı Türkçesi derslerini veren insandır. “Osmanlıca” değil Osmanlı Türkçesi demek gerektiğini ondan dinlemiştim. Mustafa Hoca, Arabi ve Farisi terminolojiye mükemmel hakimiyetiyle bizi daha ilk günlerde büyülemiş kendine hayran bırakmıştı. Bir de davudi sesiyle, babacan tavrıyla, güler yüzüyle ilk günlerin verdiği yabancılık duygusunu aşmamızda en çok yardımı geçen hocamız olmuştu.
İkinci sınıfa geçtiğimizde hocanın asıl uzmanlık alanının Doğu Avrupa ve Altınordu olduğunu anladık. Hoca Çağataylılar ve Timurlular alanında da Türkiye’deki sayılı uzmanlar arasındaydı. Altınordu hakkında bir alana girer ve dersi sadece o alanla ilgili olarak işler ve bitirirdi. Bilgisi geniş ve derindi. Kaynaklara hakimdi. Temel kaynaklara inmenin güveni ve rahatlığı ile anlattığını sonradan teşhis ettim.
Biz İstanbul Edebiyat Fakültesi’nden mezun olup taşrada öğretmenlik hayatına başladığımız aşamalarda hocanın birden İstanbul’dan ayrıldığını, Konya’ya, oradan Ankara’ya gittiğini izledik. Hiç anlamadığım husus, Mustafa Hoca’nın asıl uzmanlık alanını bırakarak Inkılap Tarihi dersleri vermesi idi. Bu alanda da yeterli olması ayrı bir konu, ancak, bir uzman nasıl olur da asıl alanını bırakıp başka alana kayar? Bu hususun Mustafa Hoca üzerinde ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum. Eğer alanını terk etmeseydi Doğu Avrupa Ortaçağı’na daha büyük katkılar sağlayacak araştırmalar yapacaktı.
Mustafa Hoca, yalnız akademik yönüyle değil, insani yönüyle de abide şahsiyetti. Vefatı bir çınarın düşüşünü, bir dağın çöküşünü andırdı. Kendisine rahmetler, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.
Prof. Dr. Yücel Öztürk